“`html
Lanetli Ekmek ile Şiddet, Arzu ve Kadın Bedeni Üzerine Düşünceler
Tenin ellerinde
ete dönüştü(1)
Sophie Mackintosh, 2018 yılında Su Kürü adlı eseriyle Man Booker Ödülü’ne aday gösterilen bir yazar olarak, en son yayımlanan Lanetli Ekmek kitabı ile merak uyandırıyor. Püren Özgören’in başarılı çevirisiyle Can Yayınları’ndan çıkan bu eser, okuyucuyu derin bir düşünceye sevk eden sorularla dolu. Kitap, 1951 yılında bir kasabada yaşanan gizemli bir zehirlenme vakasını merkezine alıyor. Bu olayın sebebi ve failini öğrenmemiz mümkün olmuyor, fakat Mackintosh, Elodie üzerinden bu laneti ve kasaba halkının karanlık sırlarını aktarıyor. Yazar, kitabın başında hemen detayları vermek yerine, okuma süresi boyunca ipuçlarıyla okuru kitaba bağlıyor. Bu yaklaşım, tekinsiz bir atmosfer oluşturarak gerilimi arttırıyor. Sophie Mackintosh’un önceki eserleri olan Su Kürü ve Mavi Bilet ile de benzer bir atmosferin hâkim olduğunu görebiliriz. Yazarın eserlerinin genelinde, mevsim ne olursa olsun hissedilen bir soğukluk var. Özellikle Lanetli Ekmek 1951 yılının ilkbaharında geçiyor ancak sunulan atmosfer, kışın dondurucu soğuklarını çağrıştırıyor. Bu distopik ve soğuk anlatım, onu hızla tanınan bir yazar haline getirmiştir.
Mackintosh, Lanetli Ekmekde, cinsiyet rolleri etrafında dönen distopik anlatımı ustaca harmanlıyor. Bu bağlamda, Margaret Atwood ile paralellikler kurmak mümkün. Su Kürü‘nde erkeklerden uzakta kalan genç kızların arzuları ve şiddetle savrulan hikayesi dikkat çekerken, Mavi Bilet doğurganlığın bir tür ‘şans oyunu’ haline dönüştürülmesi üzerine kurulmuştu. Yeni eserinde ise Violet ve Elodie adında iki kadının bakış açısıyla arzu, kıskançlık ve dostluk üzerine yoğunlaşıyor. Elodie, lokal fırıncı bir ailenin kızı olarak, Violet’e dair büyük bir merak besliyor. Elçi olduğu söylenen Violet, kasaba halkının ilgi odağı olup, her yönüyle inceleniyor. Elodie’nin Violet ve elçi arasındaki ilişkileri gözlemlemesi kitabın derinliğini artırırken, bunu cinsellik ve yemek ile bağdaştırarak okuyucuya sorgulatıyor.
Özellikle tahmin edilemeyen gerilim dolu cümleler, cinsel arzu ve yemek arasındaki bağı açıkça ortaya koyuyor. Elodie’nin kocasıyla yaşadığı problemler, kitap boyunca bir gerilim unsuru olarak belirginleşiyor. Mackintosh’un kalemiyle, cinselliğin, arzu ile ilişkilendirilmesi üzerinde duruluyor. Bu temalar, okuyucuya farklı perspektifler sunarak, kadın bedeninin ‘şiddet’ ve ‘arzu’ kavramlarıyla olan bağlantısını sorgulattırıyor.
Kitap, düşündüğümüzün aksine oldukça durağan ve içe dönük bir anlatım sergiliyor. Olayların gelişimi, kasaba halkının yaşadığı garip değişikliklerle birlikte ilerliyor. Elodie’nin Violet’e yazdığı mektuplar, aralarındaki karmaşık bağları ve geçmişi aydınlatıyor. “Ekmeği yersen ölürsün” gibi tekrar eden bir söz, okuyucuya baştan sona kadar yaşanacak bir durumu hissettirirken, yazar olayın sıradanlığını da gözler önüne seriyor. Mackintosh, okuyucunun zihninde merak uyandırarak, kasabadaki değişimleri acele etmeden ve detaylı bir şekilde aktarıyor.
Sonuç olarak, Sophie Mackintosh’un Lanetli Ekmek eseri, tekinsiz bir atmosferle okuyucuyu sarmalayan bir yolculuğa davet ediyor. Şiddet ve arzu üzerine derin düşüncelere dalmamızı sağlayan eser, her an ortaya çıkacak olaylarla okuyucunun ilgisini tazelemekte ve son derece sürükleyici bir deneyim sunmaktadır.
NOTLAR:
(1) Işık Sungurlar, Orada Kimse Olmayacak, www.edebiyatdaima.com
(2) Carol J. Adams, Etin Cinsel Politikası, çev. G. Tezcan, M.E. Boyacıoğlu, 2013, İstanbul: Ayrıntı Yayınları, s.253.
“`